30 Temmuz 2013 Salı

ÇEMEN OTU

ÇEMEN OTU

Çemen otu (Trigonella foenum-graecum / tıbbi tanım: Semen Foenugraeci), baklagiller familyasına ait bir ot türüdür. Çemen otu 30-40 cm kadar uzayabilen sarımsı beyaz çiçekler açan, meyveleri fasulyeye benzeyen bir bitkidir. Ülkemizde boyotu diye de bilinir. Meyvelerinin uzun boylu olması nedeni ile bu isimi almıştır. Anavatanı Yakın Doğu, özellikle Lübnan ve Suriye, Güneybatı Avrupa, Hindistan ve Çin'dir. Zamanla Fas'tan Çin'e kadar yayılmış ve en son olarak Amerika'da yetiştirilmeye başlanmıştır. Tohumları ve bazı ülkelerde yeşil yaprakları da ıspanak gibi tüketilmektedir. Tadı acımsı ve aromatiktir. Esansında 40 çeşit madde bulunur. Kullanımı çok eskilere dayanmakta olup günümüzde Ortadoğu ve Hint Mutfağında kullanılmaktadır. Türk Mutfağında özellikle çemen tozu şeklinde bilinir.
Çemen otu bitkisinin tohumlarının kurutulmasıyla çemen elde edilir. Acımsı ve bol aromatik tattadır. Bu toz bol salçaya ve birkaç diğer içeriklere katılarak kahvaltılarda yenilen macun yapılı çemen üretilir. Günümüzde en çok Kayseri'de pastırma imalatında, Tokat ve Yozgat ev mutfaklarında kahvaltılık ara öğün olarak, ayrıca Ortadoğu ve Hint mutfağında kullanılır. Diğer ülkelerde öğütülmüş olarak turşulara, çorbalara, soslara ve et yemeklerine katılır. Ayrıca sarımsak ve kırmızı biberle karıştırılarak pastırmanın üzerine kaplanır.
Eski Mısır yazıtlarından (Papürüsler) anlaşıldığına göre çemen tohumu baharat olarak MÖ:2000 yıllarından beri iştah açıcı, kuvvet ve zindelik verici olarak kullanılmıştır. 

 Çemen tohumunun birleşimindeki maddeleri önemine göre şöyle sıralayabiliriz;
Saponinler% 2-3 arasında olup bu saponinler serbest olarak bulunmazlar. Bunlar furostanolglikozitlerin hidrolizi (Suda çözülmesi) ile C-26’ dahi çözülme sonucu furostanolglikozitler spirostanolglikozitler’e dönüşür.Furostanolglikozitler; Trigofoenosid A, B, C, D, E, F ve G ve de Foenugraecin içerir.Spirostanolglikozitler;%40 diosgenin, %15-17 Yamogenin, %10-14 Gitogenin,, %8-12 Tigogenin, %6-10 Neotigogenin, %5-8 Neogitogenin ve %4-6 Yuccagenin içerir. %25-40 arasında müsilaj içerir ve bu hidroliz (suda çözülür) edilince D-mannozlar, O-galaktozlar ve çok az miktarda D-xylozlar içerir.
 %7-8 arasında yağ asitleri içerir ve bunun büyük kısmı doymamış yağ asitleri içerir. Yağasitleri; Oleikasit ve Lindasitten oluşur. 
Proteinler ve aminoasitler %20-30 arasında olup en önemli Aminoasitler; Cystein, Methionin, Lysin ve Tryptophan’dan oluşur.
Flavonitler; Orientin, Izoorientin, Izovitexin, Saponaretin, Vicenin-1 ve Vitexin-2 en önemlileridir.
Alkaloitler %0,5 arasında olup en önemlisi Trigonellin’dir(N-Metil-betain Nikotinasidi)
Birleşiminde %0,01 oranında Eterik yağ içerir ve 50 çeşit madde içerdiği tespit edilmiştir.
 Birleşimindeki minerallerden en önemlisi selen olup takriben 100g’da 60-70 mikrogram olup en iddialı orandır. Almanya selen minerali bakımından en az olan bir ülke olup, bu ihtiyacı karşılamak için birleşiminde 20-50 mikrogram bulunur.


 
ÇEMEN OTUNUN FAYDALARI


 Antidiyabetik (kandaki şekeri düşürücü), kandaki kolesterol ve trigliseridi düşürücü, yağ metabolizmasını sağlayıcı, iştah açıcı, sindirim kolaylaştırıcı, hafif müshil yapıcı, balgam söktürücü, göğsü yumuşatıcı, iltihapları önleyici, vücuda zindelik kazandırıcı, kadınlarda süt arttırıcı ve erkeklerde cinsel gücü kuvvetlendiricidir.
Araştırmalara göre başta şeker hastalığı, lipid, kolesterol, trigliserid, kansızlığa karşı ve kandaki oksijen ve akyuvarları arttırıcı olarak, dermansızlık ve de pankreas zafiyetine karşı kullanılır. 
 Komisyon E’nin 22a nolu ve 01/02/1990 tarihli Monografi bildirisine göre başta dahilen iştahsızlık ve haricen iltihaplı yaralara karşı kullanılır.
 Halk arasında; İltihaplı müzmin yaralara, şeker hastalığı, kolesterol, lipit, trigliserit, kansızlık, iştahsızlık, unutkanlık, dalak rahatsızlığı, üşütme, öksürük, nevralji, siyatik, eklem iltihaplanması, dermansızlık ve zayıflığa karşı ve de erkeklerde cinsel gücü ve de kadınlarda sütü arttırıcıdır. Ayrıca el ve ayak terlemesi, ağız kokusu (gargara yapılır), verem, yaşlanma zafiyeti, kemik erimesi, kemik iliklerinin iltihaplanması, göğüs anormalliği, saç dökülmesi, lenf bezi şişmesi gibi rahatsızlıklarda kullanılır.

ÇEMEN OTUNUN KULLANIMI


 İki yemek kaşığı Çemen tohumu demliğe konur ve üzerine 800-1000 ml kaynar su ilave edilir ve gün boyu içilir. Çemen çayının hemen bozulması veya top gibi bir yuvarlak olmasına karşı limon suyu veya sirke (3-4 yemek kaşığı) katılmalıdır. Aksi halde çay top gibi yoğunlaşır ve mide rahatsızlığı ve kusmaya neden olabilir.
Şeker hastalarının günde 3 defa yemek veya kahvaltı esnasında 40-50 gr çemen çorbası limon veya sirke ile içmesi ve buna 3-4 hafta devam etmesi gerekir. Çemen lapası hazırlamak içinse 20-30 gr Çemen unu 150-200 ml sıcak su ile 5-10 dk kaynatıldıktan sonra bir parça keten bezin üstüne yayılır ve çıban veya iltihaplı yaralar hatta ülserli yaraların üstüne konur ve bu sarılarak bir gün beklenir ve bir gün sonra yenilenir.
Çemen tohumu öğütülerek un haline getirilir ve bu undan az miktarda yemek ve çorbalara katılır. Marmara bölgesinde Çemen tohumu çıkarıldıktan sonra geri kalan kapçık kısmı da kurutulur ve öğütülerek toz haline getirilir ve yemeklere katılır. Bu bölgede kapçık tozuna Poy denir.
İyileşmeyen müzmin yaralar için 1 kahve kaşığı Çemen unu, 1 kahve kaşığı bal ve ½ yemek kaşığı arnika merhemi karıştırıldıktan sonra bir parça keten bez üzerine konur ve yaranın üzerine örtülür. Bunun üzerine de plastik folyo sarılır ve onun üzerine de sargı sarılır ve bu her gün yenilenir. Çemen merhemi 3 günden fazla kullanılmaz ve sargılar 3-6 saatten fazla kalmaz. Çemen merheminden sonra karakafes merhemi kullanmak uygun olur.
Halsizlik, dermansızlık ve yaşlılık zafiyetine karşı 20 gr (iki kahve kaşığı) Çemen unu, 10 gr tereyağı (1 kahve kaşığı) ve 10 gr bal (1 kahve kaşığı) karıştırılarak macun haline getirilir, üç porsiyona ayrılır ve sabah-öğle-akşam yenir.
İki yemek kaşığı, iki yemek kaşığı zeytinyağı (Mısır yağı veya Ayçiçeği yağı) ile karıştırılarak saç dibine iyice sürülür ve ovalandıktan sonra 1-2 saat tesir etmesi için beklenir. Masaj yağının akmaması için saçlar bir folyo ile örtülür ve üzerine bez sarılır. Bu sürenin sonunda saçlar bitki özlü şampuanla veya bitki özlü sabunla yıkanır.
Çemen unu, gülsuyu ve az miktarda süzme bal ile krem yapılır ve yüze incecik sürülür. Gündüz 2-3 saat veya gece boyu böyle kalır ve sonra yıkanırsa yüzü temizler.
Çemen unu veya tohumundan 10-20 gr kaynatıldıktan sonra soğumaya bırakılır ve sonra saç dipleri bununla ovalanır ve de 30-45 dk sonra yıkanır.
El ve ayak terlemesine karşı 30-50 gr Çemen unu 5-10 saat 500-1000 ml soğuk suda bekletildikten sonra kaynatılır ve ılıdıktan sonra önce el sonra ayak banyoları yapılır.

ÇEMEN OTUNUN ZARARLARI



 Çemen merhemini 3 günden fazla ve günde 3-5 saatten fala kullanmamak gerekir. Şayet iltihapları çıkardı ise bırakılmalıdır. Aksi halde alerjiye sebep olabilir. Un ve tohumunun bilinen bir yan tesiri yoktur. Eğer çemen çorbası ve çayı limon ve sirke ile içilmezse aksi halde çemen çorbası veya çayı yoğunlaşarak top gibi bir lop oluşur ve bu da mide rahatsızlıkları ve kusmaya neden olabilir.

ÇAM FISTIĞI

ÇAM FISTIĞI

Çam fıstığı, fıstık çamının (Pinus pinea) kozalaklarından çıkarılan sert kabukların kırılması sonucu elde edilen ve besin değeri oldukca yüksek bir besin maddesidir. Dolmalık fistic, künar ya da küner de denir.Bütün Akdeniz ülkelerinden yetişen bu ağaç şemsiye görünümünde 20 m'ye boylanabilen geniş tepeli bir çam türüdür. Kozalak üretimi 20 yaşından sonra başlar.
Yenilebilir ve yüksek ticari değeri olan bir tohumdur. Türkiye'de Aydın, Muğla ile İzmir ili Bergama ilçesine bağlı Kozak yöresinde üretimi yapılmaktadır.
Türkiye'de çam fıstığı Türk Standartları Enstitüsü tarafından 3 tipe ayrılmıştır.
Kozak tipi; yumuşak, iri ve dolgun gövdeli, Aydın tipi; iri-ufak ve az dolgun gövdeli, Maraş tipi; uzun ince ve gevrektir.
Fıstık çamının kozalakları olgunlaşınca ağaçtan bir sopa yardımıyla düşürülür ve güneş alan bir yerde serilir. Kozalaklar sıcağın yardımıyla açılarak içindeki tohumlar dışarı çıkarılır. Tohumlar suda yumuşatılarak içindeki fıstığın ayrılması sağlanır. Tohumu kaplayan ince zar temizlenir ve son olarak fıstık kurutulur. Kurutulan fıstıktan çıkan fıstıklar çuvallanıp satışa hazır hale getirilir.
Fıstık çamı dışında dünyada bazı Pinus cinsi üyelerinden de çam fıstığı elde edilmektedir. Asya'da iki çam türünden geniş ölçüde fıstık çamı hasat edilir, Kuzeydoğu Asya'da Kore çamı (Pinus koraiensis) ve Batı Himalaya'daki Chilgoza çamı (Pinus gerardiana). Diğer dört tür ise az miktarda üretilir bunlar: Sibirya çamı (Pinus sibirica), Japon fıstık çamı (Pinus pumila), Çin beyazçamı (Pinus armandii) ve Bunge çamı (Pinus bungeana).
Türk Gıda Kodeksi baharat tebliğine göre Türkiye'de çam fıstığı olarak nitelendirilen ve Tarım bakanlığından izin alınarak piyasaya sunulan çam fıstıkları Pinea Pinus L. olanlardır. Bunun dışında yurt dışından ithal edilenler bu tebliğ kapsamına girmedikleri için tebliğ dışı olarak değerlendirilmelidir.
Çam fıstığı bol protein ve mineral içerir.100 gram çam fıstığı içeriğinde yaklaşık olarak 45 gram yağ, 31 gram protein, 5 gram karbonhidratla vitaminler, mineraller ve su yeralır.C vitamini, B1 vitamini ve B2 vitamini en çok yeralan vitaminlerdir.Çam fıstığının 100 gramı 580 kaloridir. Doymamış yağ asitlerinden linoleik asit ve oleik asit içerir.

ÇAM FISTIĞININ KULLANIMI

Türk mutfağında pilav, dolma ve helvanın bir malzemesi olarak kullanılır.
Çam fıstığı yağı ise, tatlıcılıkta, sebze yemeklerinde, mayonez, margarin yapımında ve kozmetik sektöründe tercih edilmektedir.
Kullanıldığı diğer sahalar Endüstriyel mânâda bu mahsul farklı işletmelerde başka bir üretimin girdisi olarak, market ve lokantalarda da, tüketim maksatlı talep edilmektedir.
Çam fıstığının muhteviyatında bulunan doymamış yağ asitlerinden linoleik asit, vücutta oluşması muhtemel birçok zehir için, panzehir özelliği taşımaktadır. Bundan dolayı bu gıda, hava kirliliği seviyesi yüksek olan şehirlerde yaşayan insanlar için önem arz etmektedir.

ÇAM FISTIĞININ FAYDALARI

Çam fıstığının bir çok derde devası vardır.
Bu gıda, pankreas hastalıkları ile romatizmanın tedavisinde de tesirlidir.
Çam fıstığı; tüberküloz ve aneminin gelişmesini engellemeyi sağlamakta; ayrıca damar tıkanıklığı, yüksek tansiyon, onikiparmak bağırsağı, siroz ve mide tedavisinde kullanılmaktadır.
Çam fıstığı ve bal macun kıvamına getirilip yutulursa vücuttaki balgamları söker.
Kalp hastalıklarında da faydalıdır.
Cinsel istekleri artırır.
Bronşit, verem, akciğer hastalıklarının çabuk iyileşmesine yardımcı olur.
Kolestrol seviyesinin yükselmesini durdurur ve düşmesine yardımcı olur. Kolestrol seviyesini dengeler.
Egzema (Atopik) ve Sedef hastalıklarının durdurulması ve sağlıklı bir görünüme kavuşmasında yardımcı olur.
Bazı alerjik reaksiyonların (özellikle yiyecek alerjisi) ortaya çıkmasını engellemekte rol oynar.
Yaşlılık etkilerinin geciktirilmesine yardımcı olur . Yaşlılığa bağlı lekelerin örneğin ellerin üzerindeki ölü hücre lekelerinin giderilmesine yardımcı olur.
Saçları besler ve saç dökülmesini azaltır. Dökülmeyi durdurduğu da tespit edilmiştir.
Bazı Kanser çeşitlerinin (özellikle Göğüs Kanseri) tedavisinde yardımcı ve hastalığın ilerlemesini engellemeye yardımcı olur.

ÇAM FISTIĞININ ZARARLARI


Günde 2 çorba kaşığı kadar yaklaşık 25 gram’dan fazla yenilmemelidir. Kilo aldırıcı etkisi vardır. Fazla tüketildiğinde kabızlık görülebilir.

23 Temmuz 2013 Salı

BİBERİYE

BİBERİYE
Biberiye (Rosmarinus officinalis), ballıbabagiller (Lamiaceae) familyasından küçük iğne uçlu yapraklı bitki  nane ailesindendir.Kuşdili olarak da bilinir.
 Anayurdu Akdeniz havzası olup ülkemizde Batı ve Güney Anadolu kıyı şeridinde yetişen, çokyıllık çalı görünüşlü bir bitkidir.Kumlu, balçıklı toprakları sever, ılıman iklim bitkisidir. 2 m'ye kadar boylanabildiği ve kışın yapraklarını dökmediği için bahçelerde süs ve çit bitkisi olarak yetiştirilmektedir. Bitkinin gövdesi karemsi kesitli ve yeşilken, ikinci yılında odunsulaşır. Yaklaşık 2 cm. boyundaki iğne gibi ince uzun yapraklarının üstü parlak koyu yeşil ve altı gri renklidir. Bu yapraklar içe doğru kıvrılırlar. Yaz boyunca açan küçük çiçekleri mavi ya da eflatuni renklidir.Mart ayından temmuz ayına dek açarlar. Tohumları küçük, yağlı ve sarı-kahverengidir. Biberiye bitkisi, tohumlarıyla ya da ağır büyüdüğü için gövde kalemleri veya daldırma yöntemleriyle çoğaltılır. Biberiyenin içerdiği uçucu yağlar arasında başta bomeol olmak üzere linalol, kamfen, sineol ile kafuru ve bitkide ayrıca tanen, reçine ile diğer etkili maddeler vardır. Bu nedenle yaprakları ve ince sürgünleri çok hoş kokan biberiye, taze olarak salatalara, kurutulup baharat olarak da et yemekleri ve diğer yiyeceklere katılır. Çiçekleri haşlanarak uyarıcı bir şurup elde edildiği gibi, "biberiye ispirtosu", kolonya vb. yapmaya yarayan değerli bir esans da çıkarılır. Ayrıca, yapraklarından yağ elde edilir.
Ülkemizde bir kaç bölgede doğal olarak yetişmekte ve az miktarda bulunduğundan Orman Bakanlığı'nın denetiminde istihsaline izin verilmektedir.Özel teşebbüs ise bitki özü üretmek ve yaprak olarak ihraç etmek amacı ile kültür dikimini yapmaktadır.
Bu bitkinin Latince adı, deniz nemi anlamına gelir. Çünkü biberiye genellikle deniz kıyısında yetişir. Biberiye, antik Romalılar tarafından tütsü olarak kullanılırdı ve bir efsaneye göre Hz. İsa bebekken bir biberiye çalılığının altında korunmuştur.

Romalılar biberiyeyi defin törenlerinde kullanmayı orta çağa kadar sürdürmüşlerdir. Örf ve adetleri gereği cenaze törenlerinde biberiye dallarını tabutun üstüne koyarlardı. Biberiye yağının iltihaplı hastalıkları tedavi ettiğini zannederlerdi. Bir biberiye filizi düğme iliğine konulursa iyi şans getirdiği ve hafızayı güçlendirdiği söylenir.

Tıbbi alanda, biberiyenin birçok hastalığın tedavisinde eski çağlardan beri kullanıldığı ifade edilmiştir. Damıtma yöntemiyle uçucu yağını ilk kez Araplar elde etmeyi başarmışlar ve biberiyeyi sıklıkla kullanmışlardır. Bitkinin kullanımı Ortaçağ'da yaygınlaşmıştır.
Biberiye yaprakları ile lavanta, nane, pelinotu ve üzerlik karışımından elde edilen Aqua Vulneraria Sprituas, kurşun yaralarının sarılmasında, çıbanların ve yaraların temizlenmesinde kullanılmıştır. Avrupa'da halk arasında bu sudan, hastalıklı saç dökülmeleri ve kan emici parazitlerin yok edilmesinde de yararlanılmıştır.
16.yy'da taze biberiye yaprakları ile az ölçüde bir tür nane yaprağı ve lavanta karışımından elde edilen Aqua Regina Hungaria adı verilen sıvı, 72 yaşındaki Macar kraliçesi Isabella' nın eklem sancılarından kurtulmasını ve canlılık bulmasını sağlamıştır.


BİBERİYENİN KULLANIMI
İçten ve dıştan kullanılır. Çay, şarap, alkol, uçucu yağ ve banyosu hazırlanır.

Çay hazırlamak için, 1 çay kaşığı biberiye yaprağı ya da 1 kahve kaşığı biberiye tozu 150 ml suda haşlanır, 10 dakika demlendirilir ve süzülür.

Şarap hazırlamak için, 1 avuç dolusu kuru biberiye yaprağı (50-60 gr), 1 lt iyi nitelikli beyaz şarapta 15 gün dinlendirilir ve süzülür. Ağzı sıkı kapanabilen şişelerde saklanır.

Biberiye alkolü hazırlamak için, 250ml %70'lik alkolde 1 avuç dolusu (50-60) gr yaprak 15 gün dinlendirilir ve süzülür.

Uçucu biberiye yağı hazırlamak için, taze yaprakları su buharı damıtma yöntemi kullanılır.

Biberiye banyosu hazırlamak için, 1 avuç dolusu yaprak (50-60) gr, 1 lt suda kaynama noktasına dek ısıtılır ve 30 dakika sıcak su banyosunda demlendirilerek süzülür. Elde edilen sıvı banyo suyuna eklenir. Ya da, 3 gr uçucu yağ, 1 lt %70'lik alkole karıştırılır ve banyo suyuna eklenir. Banyodan sonra dinlenilmesi ve biberiye içindeki kamferin uyarıcı etkisi nedeniyle banyonun uykusuzluğa neden olabileceği göz önüne alınarak geç saatlerde yapılmaması tavsiye edilir. 
Biberiye, derin temizlik sağlar ve antibakteriyel ürünlerden daha mikrop kırıcı özelliğe sahiptir.
Biberiye bitkisi sağlığa çok yararlı olduğu gibi, mükemmel bir güzelleştiricidir.

Bu etkileri sağlamak üzere, biberiyenin yaprak ve genç sürgünleri suya atılıp iyice kaynatılarak bir dekoksiyon hazırlanır. Bu dekoksiyon, ağrılı yerler ya da saç dipleri elle iyice ovularak deriye yedirilir. Saç diplerindeki bezleri uyarır. Erken saç dökülmelerini önler. Şampuanla yıkanmaktan yıpranan saçları canlandırır. Bu nedenle özel şampuanların yapımında kullanılır.

Güzellik kremlerinin bazılarının bileşiminde de bulunan biberiyenin cildi güzelleştirici niteliklerini de şöylece sıralayabiliriz:
Bir bez torbaya konulan biberiye yaprak ve taze sürgünleri banyo musluğunun altına asılarak üzerine sıcak su akıtılıp böylece doldurulan küvette banyo yapıldığında cildi derinden temizler, teni kayganlaştırır ve güzelleştirir.
Bitkinin yaprak ve genç sürgünleri ezilerek yapılan lapa, kırışıklıkları gidererek cildi güzelleştirir. 
Taze dallı biberiyeyi bir odanın serin bir yerde saklayın. 2 bardak suda bir avuç dolusu biberiyeyi 10 dakika kaynatın. Banyo ve mutfak temizleyicisi olarak mikrop öldürücü bir solüsyondur.
Biberiye dallarının güzel kokulu bir gövdesi vardır. Halkalar halinde örülüp çelenk olarak süslenir.
Çiçeklerini, kristalize etmek ve süslemek için salataya karıştırılabilirsiniz.
Meyve püresine 450 gr şekeri krema ile karıştırıp biberiyeyi ekleyin. Yaprakları az miktarda katılarak ekmeği de içeren, fasulyeden keke kadar geniş bir yiyecek alanında kullanılabilir. Biberiyeyi pişmiş patateslere lezzet vermek ve yağını da sebzelere tat vermek için kullanılır. Etleri marine etmekte de kullanılabilir.
BİBERİYENİN FAYDALARI
Kan dolaşımını hızlandırır. Kılcal damarları açar.
Karaciğeri tedavi eden bitkilerin başında gelir.
Biberiye yağı, kanser tümörlerinin ve vücuttaki yağ bezelerinin zamanla eriyerek kaybolmasını sağlar.
Sinirleri uyarır ve güçlendirir.
Mide ve bağırsakları uyarır. Böylece sindirime (özellikle yağlı yiyecek yendiğinde) yardımcı olur.
Hazımsızlıktan oluşan gazları söktürür.
Safra salgısını artırır.
İdrar söktürücüdür.
Kadınlarda aybaşını düzene sokar. Gecikmeleri önler. İyi bir adet söktürücüdür.
Etkili bir toniktir. Cildi temizler, gençleştirir.
Kas ağrılarını, siyatik ve nevraljiyi hafifletir.
Romatizma ağrılarını azaltır.
Burkulma ve eziklerde iyileştiricidir.
Buz torbası ya da ılık havlulara nazaran, baş ağrıları için çok daha fazla yararlıdır.
Gargara yapılarak kullanıldığında mikropları öldürücüdür.
Bu etkileri sağlamak için, biberiyenin yaprak ve taze sürgünleri yaz boyunca toplanır. Bitkinin tıbbi etkisi, çiçek açtığı zamanlarda en fazla olur. Yaprak ve ince sürgünler, aşın sıcak olmayan, çok havadar ve gölge bir yerde ağır ağır kurutulur. Bir bardak kaynar suya 1 tatlı kaşığı yaprak ve taze sürgün konulup 10-15 dakika demlendirilerek yapılan infüzyon istendiği kadar içilebilir.
Yorgunluk, depresyon ve güçsüzlük için idealdir. Serin havalarda üşütme, nezle, soğuk algınlığı belirtileri ve romatizmaya karşın iyi bir tedavi edicidir.

BİBERİYENİN ZARARLARI
Önerilen ölçülerde ve sürede alındığı sürece yan etkisi olmayan biberiyenin yüksek dozda alınması hamilelik için risk oluşturmaktadır. Her ne kadar yemeklerde baharat olarak kullanılsa bile, hamile kadınların bitkiyi tıbbi amaçlı kullanmamaları önerilir. Biberiye yağının da dikkatli alınması gerekir. Küçük dozların bile mide, böbrek ve bağırsak problemleri yaratabileceği, yüksek dozların ise zehirli olabileceği belirtilmektedir.
Çay olarak kullanılsa da; ciddi alerjik reaksiyonlara ve epilepsi (sara) krizlerine yol açabileceği gözönünde bulundurularak tüketiminde aşırıya kaçılmaması önerilir.



17 Temmuz 2013 Çarşamba

KARABİBER

KARABİBER

Karabiber (Piper nigrum), çiçekli bitkilerden Piperaceae familyasına ait bitkilerin meyvelerinin kurutulup, baharat şeklinde kullanılmasıyla elde edilen toz şeklidir. Beyaz biber, yeşil biber gibi çeşitleri de vardır.
Küre biçimli, eriksi tipte meyveleri vardır, kabuğunun dış kısmı etli, iç kısmı serttir. Olgunlaşmadan önce toplanıp kurutulursa karabiber, olgunlaştıktan sonra kabukları soyularak kurutulursa beyaz biber elde edilir. Her iki biber de baharat olarak kullanılır.
Kökeni Hindistan olmasına karşılık, tüm sıcak iklimlerde yetiştirilebilir. Brezilya, Singapur, Malezya, Endonozya ve Vietnam’da yetiştirilmektedir. Hindistan'ın Umman Körfezi’ne bakan Batı kıyılarındaki  ormanlarda kendiliğinden yetişen tırmanıcı, çok yıllık bir bitki olan karabiberin baharat olarak kullandığımız kısmı, üzümsü meyvelerinin kurutulmuşudur. Küçücük topçuklar halindeki meyveleri toplanır, kurutulur, sonra da çekilerek toz haline getirilir. Çok eski zamanlardan beri Güneydoğu Asya'da özel olarak yetiştirilmektedir. Eski Yunan ve Roma'da değiş - tokuş maddesi olarak kullanılır, vergiler karabiber olarak toplanırdı.
   Karabiber % 1 - 3 oranında uçucu aromatik bir yağ içerir. Diğer kimyasal bileşikler sayesinde, karabiber, belki de sindirim sistemimizi en çok çalıştıran baharatlardan biridir.
Karabiber toz halinde yemeklerde baharat olarak yemeğe lezzet ve koku katmak ve iştah açmak için kullanılır. Sadece yemeklere lezzet katmakla kalmayıp, sağlık açısından da çok faydalıdır.
Bu faydaları bilmekle birlikte tüketirken dikkat edilmesi gereken önemli noktalardan birisi de üretimin ve ürünün hijyen niteliği taşımasıdır.

Tarladan başlayarak üretimin son aşamasına kadar farklı işlemlerden geçirilmek zorunda olan baharat imalatı ; bütün bu aşamalarda insan sağlığına dikkat edilerek işlenmeli ve satışa sunulmalıdır.

KARABİBERİN FAYDALARI


Karabiber, yemeklerde çok sık kullandığımız baharatlardan biridir, faydaları saymakla bitmez. Antioksidan ve anti-bakteriyel özelliğe sahiptir. Üre atmaya yardımcı olur, terlemeyi artırır. Dünyada en çok kullanılan baharatlar arasında yer alan karabiber, pankreası etkileyerek yağlı ve nişastalı besinlerin sindirimini sağladıktan başka, bu maddelerin vücuttaki miktarını da ayarlar.
Şeker hastalığının ilerlemesini durdurur. Ağızdaki tükürük miktarını ayarlayarak nişastalı besinlerin ilk sindirimini sağlar. Sindirim sisteminin sağlıklı ve düzenli çalışmasına yardımcı olarak hazmı kolaylaştırır. İştah açar, yenilen yiyeceklerden zevk alınmasına yardım eder.
Enerji verir. Sinirleri kuvvetlendirir. Ete, balığa, sucuk, sosis gibi yiyeceklere karıştırılırsa onların bozulmasını engeller. İshali dindirir, mide ve bağırsaktaki gazları söktürür, gaz birikmesine engel olur. Mideyi ısıtır. Mide ve bağırsaklardaki mikropları öldürür. İdrar söktürür. Yemeklerin bağırsaklarda kokuşmasını önler.
Manganezin çok iyi, K vitamini ve demirinde iyi bir kaynağı kabul edilir.
Karabiberde bulunan ‘piperin’ adlı maddenin zayıflamanıza yardımcı olabileceği düşünülüyor. Kore’ de yapılan yeni bir çalışmaya göre, keskin ve yakıcı etkiye sahip bu madde, yeni yağ hücrelerini bloke ederek yağlarla savaşıyor.
Yapılacak olan yeni çalışmalar da bu etkiyi desteklerse karabiber, obezite tedavisinde doğal bir
yöntem olarak kullanılmaya başlanabilir.

Kansızlığı gideren ve sinirleri güçlendiren karabiber, kadın ve erkeklerde cinsel isteğin artmasına da sebep olur.
Ayrıca, bal ve soğan ile birlikte macun yapılıp saç dökülen yere sürülerek saç dökülmesine karşı kullanılabilir.
Damar sertliği, yüksek tansiyon, egzama, üremi, bağırsak iltihabı ve romatizmadan şikayet edenler, mümkün olduğu kadar az kullanmalıdırlar. Çok yiyenler de, geçici de olsa dilde tutukluk yapabilir.

KARABİBERİN KULLANIMI


   Karabiber toz halinde yemeklerde baharat olarak yemeğe lezzet ve koku katmak ve iştah açmak için kullanılır.
Bir günde alınan karabiber miktarı 2-3 gram kadar olmalıdır. Çok alınırsa sindirim sistemini tahriş eder; özellikle iri parçalar ülsere neden olabilir.
Her yemeğe yakışır.
Karabiber etli yemeklerde, soslarda, çorbalarda, salatalarda, baharat karışımlarında, dolmalarda ve pilavlarda keyifli bir tat kazandırmak için kullanılır.
Sofranızda karabiberi kullanarak yeni tatlar yaratmak için;
* Limon, zeytinyağı, biraz tuz ve karabiber karışımıyla oldukça lezzetli bir salata sosu yaratabilirsiniz.
* Tavuk veya dana etini, zeytinyağı, tane karabiber, defne yaprağı ve soya sosuyla 15-20 dakika buzdolabında marine edebilirsiniz.
* Beş dakika içinde tavuk göğüs etini yumuşatmak istiyorsanız, süt ve karabiberde bekletip yağsız tavada kurutmadan ızgara yapabilirsiniz.
* Rendelenmiş limon veya portakal kabuğuyla dövülmüş sarımsak ve taze karabiberi veya taze ya da kurutulmuş kekik, karabiber, biberiye, düvülmüş sarımsak, limon, kırmızı toz biber, limon suyu ve 1 yemek kaşığı zeytinyağını karıştırıp, et üzerine marine etmek amacıyla sürülebilecek farklı karışımlar oluşturabilirsiniz.
* Tüm yemeklere ama özellikle de pilava çok yakışan karabiberi, ister toz isterseniz tane karabiber olarak kullanabilirsiniz.

KARABİBERİN ZARARLARI


Karabiber gün içerisinde aşırı derece tüketilmemelidir. Maksimum tüketilme sınırı günde 2-3 gram olmalıdır, eğer fazla tüketilir ise ciddi sorunlarla karşılaşılabilir.
Çok alınırsa sindirim sistemini tahriş eder; özellikle iri parçalar ülsere neden olabilir. Damar sertliği, tansiyonu, egzaması, üremisi, romatizması ve sindirim sistemi hastalıkları olanlar yememelidirler. Çok yiyenler de, geçici de olsa dilde tutukluk yapabilir.

YEMEK TARİFLERİ


KUZU GERDAN
Malzemeler
5-6 parça kuzu gerdan
1 adet büyük kuru soğan
4-5 diş sarımsak
1 çay kaşığı toz karabiber
3-4 yemek kaşığı sıvı yağ
Yapılışı
Düdüdüklü tencerede yemeklik doğranmış kuru soğanı sıvı yağda  kavurup karabiberi ekleyin. Kuzu gerdanları ve rendelediğiniz sarımsakları da ekleyerek 2-3 kez karıştırın. Düdüklünü kapağını kapatıp 1 saat 15 dakika kısık ateşte pişirin. Servis yapmadan önce arzunuza göre tuz ekleyin .

YAĞSIZ BEŞAMEL SOS
Malzemeler
1 yemek kaşığı un
2 su bardağı süt
1 çay kaşığı toz karabiber
Bir miktar tuz
Yapılışı
Teflon tava ya da tencerede unu kavurun. Karabiberi ekleyin, 1-2 kere karıştırın.Soğuk sütü azar azar ekleyerek karıştırmaya devam edin . Muhallebi kıvamına geldikten sonra ocaktan alın ve tuz ekleyin .

16 Temmuz 2013 Salı

ARDIÇ

ARDIÇ
Ardıç (Juniperus, Communis), çamgiller familyasındandır. Juniperus cinsi, kışın yapraklarını dökmeyen 70 kadar ağaç ya da çalı türünün ortak adı ardıçtır. Orta Avrupa'da Almanya, Macaristan ve Fransa'da yurdumuzda ise Trakya, Ege ve Akdeniz bölgelerinde bol miktarda Ardıç ağacı mevcuttur. Ardıçlar tüm Kuzey Yarıküreye yayılmış olup ülkemizde de bazı türleri yetişmektedir.
Nisan-Mayıs aylarında çiçek açan, 1-9 m yüksekliğinde, kışın yaprağını dökmeyen ve siyahımsı mor yuvarlak meyveleri olan bir bitkidir.
Şubat-nisan ayları arasında açan çiçekleri sarımsı yeşil renkli olup dikkati çekmezler. Ardıç iki evcikli bir bitkidir. Yani, erkek ve dişi çiçekleri ayrı ağaçlarda yer alır. Dişi çiçekler sonbaharda koyu mor renkli meyveleri olan kozalakçıkları verir. Ancak, bunlar iyice olgunlaşınca açık kahverengileşir. Kozalakçıklarında 1-12 adet tohum bulunur. Bitki, kozalakçıklarından döktüğü tohumlarıyla ya da toprağa değen dallarının köklenmesiyle çoğalır. Ardıç güneşli yerleri sever ama toprak seçmez. Kurak topraklarda derinlere kök salarak suyu bulur.
Ardıç kozalakçıkları uçucu yağ, doğal şekerler, flavon glikozitleri, reçine, tanen ve organik asitleri içerir. Bu kozalakçıklar ardıç yemişi adıyla birtakım yiyecek ve içeceklere tat ve koku, yani çeşni katmakta kullanılır. Bazı ardıç türlerinin odun ve yaprakları damıtılarak, parfümeri ve ilaç endüstrilerinde kullanılan ardıç esansı elde edilir.
İçeriğinde organik asitler, acı madde, uçucu yağ, glikoz , sakaroz, juniperin, yünen, borneol, terpineol, izoborneol, kamforu, sidrol, dipenten, d-a pinen, a-felandren, reçinemsi madde, çeşitli asitler vb. mevcuttur.
Ortaçağda her derde deva olarak bilinen ardıç meyvası yendiğinde idrar menekşe kokusu aldığından eskiden Romalı kadınlar tarafından çok kullanılırdı. Yine bu çağlarda cadılardan korunmak maksadıyla yazlık evlerin önlerine dikilmiştir. Yine aynı inanışa göre cadı ardıç yapraklarını saymayı başarırsa eve girebiliyordu. Bunu önlemek için elden geldiğince çok ardıç ekilirdi.
ARDICIN KULLANIMI
Ardıç meyvaları sonbaharda siyahımsı mor renklerini aldıkları zaman toplanır ve tel elekler üzerinde kurtulur. Bu şekilde yenebileceği gibi, toz haline getirilip suyla karıştırılarak bir eriyik halinde de içilebilir. Ardıçta uçucu yağ bulunduğundan asla suda kaynatılmamalıdır. Ardıç katranı elde etmek için bitkinin yaşlı dalları gövdesi ve kökleri kesilerek, yarı yarıya toprak içinde bir testi içinde yakılır. Elde edilen sulu yağ dinlendirilerek katran dipten alınır.
Sonbaharda, kasım ve hatta aralık aylarında ardıç kozalakçıklarından kendiliğinden kurumuş ve küçülmüş olanların dışında, sağlıklı görünenleri toplanır. Gölge yerde ağır ağır kurutulur. İyice kurumuş olanları hafifçe ezilir, parçalanır. Bunlardan l tatlı kaşığı alınıp 1 bardak kaynar suda 20 dakika demlendirilerek bir infüzyon hazırlanır. Bu infüzyondan sabah ve akşamları olmak üzere günde iki kez birer bardak içilir.

Kronik romatizmalarda, gut hastalığında çeşitli kas ağrılarında oldukça faydalıdır. Bunun için toz haline getirilmiş kuru ardıç meyvelerinden 20 gram 1 lt suda eritilerek günde 3 bardak içilir.
Konsantre ardıç suyu soğuk algınlığı veya anjine yakalanmış çocuklara destek tedavisi olarak günde 3 kez bir çay kaşığı olarak verilir.
Kanı temizler bunun için ilk gün 4 tane ardıç meyvesi yenilir. Sonra her gün bir tane artırılarak 12 gün devam edilir. On ikinci günün sonunda birer adet azaltılarak 12 günde böyle yemeye devam edilirse kanı temizler.
ARDICIN FAYDALARI
Ezilmiş meyvelerinden elde edilen su çay olarak alındığında, mide ve bağırsakların güçlenmesini, vücut direncinin artmasını, metabolizmanın takviye edilmesini, romatizma ve gut hastalığında ürik asit ve tuzun vücuttan atılmasını, hidropizi (su inmesi), ödem, şişlik ve zayıflama kürlerinde bol miktarda idrarın sökülmesini sağlar.
 Sudofifik / terletici, antiseptik / mikrop öldürücü, balgam çıkartıcı tesire sahiptir.
Dallarından yapılan merhem deri üzerine sürülerek ovulursa, cilt hastalıklarına iyi gelir. Ardıç katranı uyuz ve egzama gibi bazı diğer deri hastalıklarında haricen tüketilir.
Ardıç terletici bir bitki olduğundan romatizma ve soğuk algınlığına iyi gelir.
Kandaki şeker miktarını düşürür.
Aybaşı ağrılarını dindirir, kadınlarda görülen beyaz akıntıyı keser.
Nefes kokularını giderir.
Kansızlığa iyi gelir.
Rendelenmiş meyveleri sirke içine konup bekletildikten sonra bir bezle alın üzerine sarılırsa baş ağrılarını giderir.
Taze meyvelerin ezilmesiyle elde edilen şurup öksürüğe çok iyi gelir. Solunum yollarını açar. Nefes alıp vermeyi kolaylaştırır.
Taze dallarının çayı zayıflamak için kullanılır.
Kanı temizler.
Acı tadı nedeniyle iştahı açar. Mideyi uyarır ve sindirimi kolaylaştırır. Mide ve bağırsaklardaki gazı söktürür.
 Aromaterapistler selülitlerde ardıçtan faydalanmaktadır.

Ardıç ayrıca romatizma, artrit, eklem ve kas ağrılarına iyi gelir.

ARDICIN ZARARLARI
Ardıç meyvelerinin dahilen yüksek miktarlarda uzun süre kullanımı böbrekleri tahriş eder ve idrarda kanamaya sebep olur. Böbrek iltihabında ardıç meyvesi kürü yasaktır.

Ayrıca hamilelerde de düşüğe yol açabileceği için uygun değildir. Çünkü rahim kaslarının kasılmasını uyarır.

YEMEK TARİFLERİ 

ARDIÇ SOSLU DANA ANTRİKOT
Malzemeler
6-7 parça dana antrikot
2 su bardağı et suyu
1 tatlı kaşığı nişasta
4 tatlı kaşığı dövülmüş ardıç tohumu
3-4 yemek kaşığı sıvıyağ
Tuz
Yapılışı
Önceden hazırladığınız et suyuna 3 tatlı kaşığı ardıç tohumunu ekleyip, azalana kadar kaynatın. Nişastayı ekleyerek koyu bir sos haline getirin, ocaktan alın. Antrikotların üzerine kalan ardıç tohumlarını ekleyip sıvıyağda yapışmaz tavada kızartın. Fırın kabına aldığınız antrikotların üzerine hazırlanan sosu döküp fırında 10-15 dakika 170 derecede pişirin. İsteğinize göre tuz ekleyin.


BAHARATLI TAVUK
Malzemeler
2 adet tavuk göğüsü
1 yemek kaşığı ardıç tohumu
2 çay kaşığı karabiber
1 çay kaşığı köri
1 çay kaşığı toz kırmızı biber
1 yemek kaşığı soya sosu
3 yemek kaşığı zeytinyağı
Arzuya göre tuz
Yapılışı
Tavuğu jülyen doğrayıp karıştırma kabına alın. Dövülmüş ardıç tohumlarını , karabiberi,köriyi ve toz kırmızı biberi ekleyip karıştırın. Yapışmaz tencere ya da tavaya zeytinyağını ekleyip tavukları kısık ateşte karıştırarak pişirin. Kızarmaya başlayınca soya sosunu da ekleyerek ocaktan alın. Soya sosunda tuz miktarı yüksek olduğundan tuzu eklemeden mutlaka tadına bakın.

ANASON

ANASON

Anason (Pimpinella anisum), maydanozgiller (Umbelliferae) familyasından 50-60 cm uzunluğunda bir yıllık otsu bitki türüdür. Ana vatanı Doğu Akdeniz' dir.
Haziran- ağustos aylarında, beyaz renkli çiçekler açan, gövde dik, silindir biçiminde, içi boş, çok dallı, üstü çizgili ve tüylüdür. Alt yaprakları uzun saplı, oval veya kalp biçimindedir. Çiçekler bileşik şemsiyelerde toplanmışlardır. Meyveleri armut şeklinde küçük, üzeri tüylü, yeşilimsi sarı renklidir.
“Anason” denilen meyvelerinde “Anethol” vardır. Kokucu ve yakıcı lezzettedir. Temmuz ve Ağustos aylarında toplanır.
Başta Ege bölgesi olmak üzere bütün Anadolu’da bahçelerde yetiştirilir. Kültür anasonunun vatanının Anadolu olduğu tahmin edilmektedir.
 Kullanılan kısmı, meyveleri ve yapraklarıdır. Meyveleri tamamen olgunlaştıktan sonra toplanır ve gölgede kurutulur.
Meyvelerinde nişasta, müsilaj, sabit ve uçucu yağ bulunmaktadır. Uçucu yağ miktarları Bitkinin cinsine ve yetiştiği yerin şartlarına bağlıdır. Uçucu yağın % 80-90’ı anetoldür. Anetol, zehir etkili fakat bu etkisi çok olmayan bir Maddedir. Meyvelerinden Su buharı distilasyonu ile elde edilen Anason yağı, hemen hemen renksiz ve karakteristik kokuludur.
KULLANIMI
Anason, anason bitkisinin tohumlarından elde edilir.Anason bazı içkilerin hazırlanmasında da kullanılmaktadır. Rakı gibi alkollü içkilere çeşni katmak için kullanılır. Anasonun tatlımsı tadı ve özgün kokusu içinde bulunan "anethol" denilen yağdan gelir. Anethol alkolde çözünür, ama su oranı arttıkça çökelir. Bu nedenle anasonlu içkiler suyla karıştırıldığında beyaz olur. Anason, tatlılarda da kullanılan bir baharattır. Ayrıca kedi köpek mamalarına tat vermek için de kullanılır.
Tadı ve kokusu hoş olmayan bitki çaylarına veya bitkisel kaynaklı ilaçlara aroma katkısı olarak da kullanılabilir.
Tohumlar dövülerek ayrılır ve kapalı kaplarda ışıktan koruyarak serin ve kuru yerlerde saklanır. Öğütülerek saklanırsa kokusunu hızla kaybeder. Her yıl tazelenmelidir.
Bebekler için bir çay kaşığı tohum bir bardak suya olmak üzere çay olarak hazırlanır. yemeklerden önce veya süte katılarak bir kaç çay kaşığı verilir.
  Büyüklerde , 1 dolu çay kaşığı öğütülmüş tohum 150 ml kaynar su ile haşlanır, ağzı kapalı 10 dakika demlenir, süzülür. Sıcak olarak günde 3-4 fincan içilebilir.
 Anason etle birlikte kullanılırsa ete ayrı bir lezzet katar. Gözlere sürme olarak da çekilebilir.
FAYDALARI
Anason tıpta midevi, bağırsak gazlarının teşekkülünü önleyici, hazmı kolaylaştırıcı ve göğüs yumuşatıcı olarak kullanılır.
Anason midevi, karminatif, iştah açıcı ve koku verici etkilere sahiptir. Karminatif etkisi mide ve bağırsaklarda fermantasyona engel olmasından ileri gelmektedir. Hazmetmeyi kolaylaştırır ve şişkinliği önler. Gaz söktürücü özelliği ile mide ve bağırsak gazlarına karşı faydalıdır. Bulantıyı giderir. İshali ve kusmayı keser. Sakinleştirici etkisi nedeniyle sinirleri yatıştırır, ağrıları hafifletir, baş ağrısına da iyi gelir.Beyin yorgunluğunu giderir.Uyku verir. Kan dolaşımının düzenli olmasına yardımcı olur, kalbi kuvvetlendirir. Öksürüğe iyi gelir; astım, bronşit ve nefes darlığı şikayetlerini azaltır. Anasonun yararları arasında aybaşı kanamalarını düzene sokmaya yardımcı olma etkisi de bulunmaktadır.
Anason çayı, yeterli olmayan anne sütünü arttırır.
Bebeklere ve küçük çocuklara gaz sıkıntılarında, uykusuzlukta ve öksürüklerde anason çayı içirilmelidir.
Sürekli hıçkırıklarda bir bardak anason çayı denenebilir.
İştah açıcıdır, yemeklere karşı duyulan tiksintiyi giderir.
Genç kızların göğüslerinin dolgun ve dik olmasını sağlar. Yaşlılarda ise, göğüs sarkmasını önler.
Ayrıca nefes darlığı, öksürük ve kalp çarpıntısı rahatsızlıklarında da etkilidir.
ZARARLARI
Aybaşı kanamalarının düzenli olmasını sağlar. Ancak, aybaşı kanamaları ve hamilelik döneminde kullanılmaz.
Fazla miktarda kullanıldığı zaman uyuşukluk verir.
Anason çok miktarda kullanılırsa baş ağrısı ve görme zorluğuna neden olabilir.
Daimi kullananlarda anisizm hastalığına sebep olur.

YEMEK TARİFLERİ

ANASONLU KITIR

 Malzemeler:
1 su bardağı un
1 çay bardağı nişasta
1 yumurta beyazı
1 çay bardağı zeytinyağı
1 çay bardağı su
1 tatlı kaşığı tuz
1 çora kaşığı anason
ÜZERİ İÇİN
1 yumurta sarısı
1 çorba kaşığı anason, susam, çörek otu
YAPILIŞI
Hamur için olan bütün malzemeleri karıştırın. Yoğurduğunuz hamuru, hafif unlanmış tezgahta merdane yardımıyla 3 mm incelikte açınız, yağlı kağıt serili tepsiye bastırarak yerleştiriniz.
İsterseniz yumurta sarısını üzerine sürün, ruletle ya da bıçakla küçük kareler kesin. Üzerine anason, çörek otu ve susam serpiştirin.
Önceden ısıtılmış 180 derecede kızarıncaya kadar pişirin.

ANASONLU KURABİYE
Malzemeler:
1 paket margarin ya da tereyağ (250gr)
1 su bardağı toz şeker
2 su bardağı mısır nişastası
1 çay bardağı un
1 adet yumurta
1 çorba kaşığı anason
1 paket vanilya
YAPILIŞI
Yağ, toz şeker, nişasta, un, yumurta, anason ve vanilyayı karıştırma kabına alın ve yoğurun. Elastik bir hamur elde ettikten sonra, 30 dakika hamurunuzun üzerini örterek dinlendirin. Hamurunuzu unlanmış tezgahta, yarım parmak kalınlığında açın, çay bardağı ile yuvarlaklar kesin. Yağlanmış tepsiye dizerek 170 derecede pişirin.






8 Temmuz 2013 Pazartesi

ADAÇAYI

ADAÇAYI
Adaçayı ( SALVİA OFFİCİNALİS), Ballıbabagiller familyasındandır. Dünyada sıcak ve ılıman bölgelerde yetişen 450 kadar adaçayı türü vardır.  Ülkemizin Batı ve Güneybatı bölgelerinde bunlardan bazıları yetişmektedir. 30-75 cm. arasında boylanabilen adaçayı türleri, kışın yapraklarını dökmeyen, dayanıklı otsu ya da çalımsı bitkilerdir. Kare kesitli tüylü gövdesi, bitkinin ikinci yılında odunsulaşır. Genellikle yakıcı kokuşu olan gri-yeşil yaprakları, bazı türlerde alacalı, hatta kırmızı ve mor renklerde olur. Çift dudaklı, derin hazneli çiçekleri genelde mor-mavi renkli iken, seyrek olarak beyaz ya da pembe renkli çiçek açan türleri de görülür. Bitkinin minik tohumları koyu kahverengi ve yumurta biçimlidir. Genelde tohumuyla kendiliğinden çoğalan adaçayı bitkisi, istenirse gövde çelikleriyle de üretilebilir. Bir başka tür olan çayır ada çayı (Salvia pratensis), çayırlarda, bayırlarda ve meralarda yetişir. Çevresine ıtırlı hoş bir koku yayan mavi–menekşe renkli çiçeklerin pırıltısı uzaklardan seçilebilir. Çayır ada çayı (Anadolu adaçayı) batı ve güney-batı Anadolu'da bol olarak yetişmektedir. Anadolu ada çayından "elma yağı" veya "acı elma yağı" denilen yağ da üretilmektedir. Bu tür adaçayı da kimyasal yapı ve tedavi etkisi bakımından tıbbi (bahçe) adaçayına benzemektedir. Dişotu ve meryemiye olarak da bilinir.
Genellikle Akdeniz Bölgesi’nde ve Ege Bölgesi’nde yetişen, başlık biçiminde çiçek açan, güzel kokulu bir bitkidir. Sadece Anadolu’da 90 kadar değişik türü yetişir. Dünyada, Orta Avrupa ve Balkanlar’da bulunur.
Eski Mısırlılar bitkiyi, doğurganlık, bereket ve verimlilik amacıyla kullanmışlardır. Menekşeye benzeyen çiçekleri yaz aylarında açar. Çok eski çağlardan beri ünlü bir şifalı bitki olarak tanınır. Günümüzde pek çok ilacın takribinde, adaçayı ekstreleri bulunur. Haziran  ve temmuz aylarında toplanan bitki, gölge ve havadar yerlerde kurutulur. Adaçayı, çiçekler açmadan önce, öğle sıcağında toplanırsa daha etkili olur.
Eterli uçucu yağlar, yüzde 30 thujon, yüzde 5 cineol, linalol, borneol, salven, pinen ve kâfur; tanenler, triterpenoitler, flavonlar; östrojen benzeri maddeler ve reçineli bileşikler içerir.
Adaçayının eski çağlarda da ne büyük bir övgü ile anıldığını, çok eski bir şifalı bitki kitabı şöyle anlatıyor: "Kutsal Meryemana, Bebek İsa ile Herodes’un gazabından kaçmak zorunda kaldığında, kendisini saklamaları için, çayırdaki tüm çiçeklerden yardım istemiş, ama hiçbir çiçek ona yanıt vermemiş. İşte o zaman adaçayı eğilmiş ve Meryemana sığınacak bir yer bulmuş. Onun sık ve koruyucu yapraklarının arasına girerek Herodes’un askerlerinden saklanmış ve askerler onu görmeden geçip gitmişler. Tehlike geçiştirildikten sonra, saklandığı yerden çıkan Meryemana, tatlı sesiyle adaçayına şöyle demiş: ’’Bu andan sonra sonsuza dek insanların en çok sevdiği çiçek sen olacaksın. Seni, insanları tüm hastalıklardan koruyacak kadar güçlü kılıyorum. Bana yaptığın gibi, onları da ölümden kurtar!” İşte o zamandan beri adaçayı, insanları iyileştirmek ve onlara yardım etmek için her yıl yeniden çiçekleniyor.
FAYDALARI
Bu bitkinin çiçekleri, gargara ve adaçayı sirkesi yapmak için toplanır (bir avuç çiçek, doğal sirkenin içinde bir süre bekletilir) ve elde edilen sirke, uzunca bir süre hasta yatağından kalkamayan kişilere rahatlatıcı ve canlandırıcı anlamda sürülerek, masaj yapılır. Yapraklar daha çiçeklenme başlamadan, mayıs ve haziranda toplanır. Bitki kuru ve güneşli günler boyunca, eterli yağlar oluşturduktan sonra, yapraklar öğlen güneşinde toplanır ve gölgede kurutulur.
Soğuk algınlığına çok iyi gelir. Bir çay bardağı sıcak suya 3-4 damla adaçayı yağı ve limon damlatarak yudum yudum içilirse kısa sürede rahatlama sağlar.
Çok iyi bir antiseptik olan adaçayı, kuvvet verici ve uyarıcı etkisi nedeniyle tercih edilir. Gece uyku düzenini sağlayıcı bir etkisi vardır. Hastalık sonrası kullanıldığında, bedeni kuvvetlendirir. Karaciğer hastalıklarına şifadır. Göğsü yumuşatır, bademcik ve dişeti iltihaplarına iyi gelir. En etkili nezle ilacıdır. Aynı zamanda ağız hijyenini sağlamak amacıyla gargara da olarak kullanılabilir.
Menopoz sıkıntılarını azaltır, iltihap kurutucu özelliği vardır. Adaçayı Yağı, Antiseptik özelliği olan adaçayı yağı, yara üzerine tatbik edilerek kullanılır.
Ayrıca haşlanarak yapılan çayı kadınların göğüslerini büyütmekte de yararlıdır.
Adet düzensizliğinde kullanılır.
Bronşit ve astımdaki sıkıntıları geçirir, içerdiği cineol gibi etkili maddeler sebebiyle öksürüğü engeller, tabii bir antibiyotiktir.
Kan temizleyici etkileri vardır. Yüksek tansiyonu düşürür, gece terlemelerin en aza indirir.
 Midevidir. Sindirimi kolaylaştırır.
 Dispepsi (hazımsızlık) durumunda çok etkili bir gaz söktürücüdür.

 İdrar söktürücüdür.
.Bitki, antifungal etkiler taşır. Yani ciltteki mantarlara sürülürse onları yok eder.
Bu etkileri sağlamak için, adaçayının kurumuş yapraklarından 1 tatlı kaşığı alınıp 1 bardak suya konularak kaynatılır. Sonra kabın üstü kapatılıp 15 dakika süreyle bekletilir. Demlenen çayla  günde birkaç kez derin gargara yapılır. Ya da bu çay, mantarların bulunduğu yerlere dıştan uygulanır.
 Adaçayı yaraların iyileşmesini hızlandırır.
Bunun için, körpe adaçayı yaprakları ezilerek yara lapası hazırlanır. Bu lapa yaraların üzerine kompres yapılarak, yaranın iyileşmesi hızlandırılır.
Adaçayı dişleri beyazlatır ve sağlamlaştırır.
Bunun için, bir-iki körpe adaçayı yaprağı ya da toz haline getirilmiş kuru adaçayı yaprağı elle dişlerin üzerine bastırılarak sürtülür
.
Ada çayının tütsü olarak kullanıldığı da görülmüştür. Eski zamanlarda kurumuş adaçayı dalları ve yaprakları evlerde yakılırmış. Bunun sebebi de odayı mikroplara karşı dezenfekte etmekmiş. Ayrıca bu bitki tarlalarda zirai ilaç yerine de geçiyormuş. Bugünkü zehirli ilaçlar yerine adaçayı tamamen doğal bir yöntem. Bu yöntemler şimdilerde kullanılsa belki de yiyeceklerimizde tümüyle organik olacak.

KULLANIMI
Adaçayı, demlenerek hazırlanır. 2 dakikadan fazla kaynatırsanız, çok yararlı olan bu çay, zararlı bir maddeye dönüşebilir. Bir tatlı kaşığı dolusu yaprak, bir su bardağı dolusu kaynar derecede suyla haşlanır. Üstü kapalı olarak 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Bu karışımdan günde 2–3 bardak içilir. Taze bitki kullanılması durumunda 4–5 dakika demleme süresi yeterlidir.
Diğer bir terkibinde ise, kaynamakta olan 1 litre suyun içine, kuru yaprak veya çiçek karışımından yarım avuç atılır. Demlenir ve yemeklerden sonra 1 fincan içilir.
Çay olarak haşlanarak içildiği gibi, et yemeklerine koku ve lezzet vermek için de kullanılır. Özellikle karaciğer, ördek, kaz, tavuk ve av hayvanlarının kızartmalarında çok hoş bir koku ve tat verir. Avrupa ülkelerinin mutfaklarında kızarmış patateslerin, hamurlara koyulan yağların kokulandırılmasında, salamuralarda, etlerin dinlendirilmesinde çok tercih edilen bir bitkidir.

ADAÇAYI ZARARLARI
Bütün bitkilerde olduğu gibi adaçayının da bazı zararları görülebilir. Çocuk sahibi olmak isteyen anne ve baba adayları ada çayını tüketmeleri önerilmiyor. Adaçayı çok tüketen erkeklerde sperm sayıları düşebiliyor. İçinde doğal fito östrojenlerin olması nedeniyle, erkeklerin aşırı miktarda ve çok uzun süreli kullanmaları önerilmez.
Hamile ve emziren bayanlar bu bitkiden mutlaka uzak durmaları gerekiyor.
Ayrıca epilepsi hastalarının kullanması da önerilmiyor.
Aşırı kullanımda kan basıncı yükselebilir.
Ada çayının kullanılmaması gereken diğer durumlar ise mide ve on iki bağırsak ülseri olan hastalar, hepatit ve akut gastrit .
Küçük çocuklara içirilmesi de uygun değil.
Sürekli olarak yüksek dozda alınmamalı, günde 3 kahve fincanından fazla içilmemelidir.

YEMEK TARİFLERİ
FIRINDA ADAÇAYLI ELMALI TAVUK
Malzemeler
5-6 adet tavuk baget
1 adet yeşil elma
3-4 kaşık zeytinyağı
3-4 diş sarımsak
5-6 dal adaçayı
Tuz , karabiber
Fırın poşeti

Yapılışı
Bagetleri yıkayıp kuruladıktan sonra derince bir kaba alın. Çekirdeklerini çıkarıp soyduğunuz elmalarla sarımsakları ve ufaladığınız adaçayını blendırdan geçirin . Püre haline gelen karışıma zeytinyağı, karabiber ve tuzu ilave edip tavuk bagetlerle karıştırın. Fırın torbasına doldurup, torbanın üzerine birkaç delik açın. 200 derecede 40 dakika pişirin. Yanında sotelenmiş sebzelerle servis yapın.


MEYVELİ BAHARATLI ADAÇAYI
Malzemeler
1 adet ayva
1 adet portakal
1 parça çubuk tarçın
2 tane karanfil
3 tane karabiber
3-4 tane kakule
1 yemek kaşığı adaçayı
6 su bardağı su
Yapılışı

Ayvaları yıkayıp kabukları ve çekirdekleriyle birlikte tencereye doğrayın. Adaçayı ve portakal hariç diğer malzemeleri ekleyip 9-10 dakika baharatların kokusu çıkana kadar kaynatın. Kaynadıktan sonra adaçayını ekleyip ocaktan alın, tencerenin kapağını kapatıp demlenmeye bırakın. 7-8 dakika demlendikten sonra kabuklarıyla birlikte halka şeklinde dilimlediğiniz portakalı ekleyip servis yapın.